29 Mart 2010 Pazartesi

asla okunayacak mektup 2

Binlerce tınısı içinde hayatın ve binlerce rengi ve binlerce yaşamsal alameti… Boğulmadan, daralmadan ve evrenin hakiminin “mutluluk” diye tasvir ettiği kelime ile değil; kelimelerle ifade etmeye çalışırken, sadece iki tanesinin arasında bir aldığımız nefeslerde ve iki kelime arasına sığdırılabilecek ne varsa… İşte hepsinin adına “ne çok özlemişim ben seni…”



“Ne çok sevmişim…” Sanki kalbimi söküp onun yerine seni yerleştirmişim de; ya da her ne yaptıysam unutuvermişim bir daha hatırlamamak üzere… Ne iyi yapmışım… Başımı çevirip de arkama baktığımda “o senin hep gülümseyen yüzünü görmek” sanki yaşamımın en büyük hazzı oluvermiş. İşte bunu fark edememek için insanın ne kör olması gerekir, ne sağır, ne de daha fazlası… Hep bir adım sonrasında büyüyen çığ yumağı gibi, daha da büyüyen, daha da büyüyen. Bir katresi de bir, bin katresi de. Seyri doyumsuz manzaralar gibi. Yanmışım ben , aşk sarhoşu, yanmışım kendimi küllerimden yaratıp tekrar tekrar…


Sana yanmışım, aşka, mutluluğa… Kendimi seninle yakmışım… Sana yanmışım işte, her şeyi kendi anatomisi ile başlatıp seninle yakmışım, içinde en çok kendimi; senin aşkına, seninle başlamasa da seninle bitirmişim her şeyi.
Gün olmuşum, gece olmuşum, sabah olunca yeniden doğmuşum. Bir iken bin olmuşum. İçin de hayat, içinde sen olan ne varsa… Deli gibi aşık olmuşum… Kendimi senin gözlerinde unutmuşum. Bir gün sende benim gibi mutluluk gözyaşları dökersen sevgili, bırak silme gözyaşlarını, bırak öyle kalsın. Sen gibi koksun gözyaşlarında, ben gibi koksun....

birinden bir diğerine


1 yorum:

  1. fıstığım iyi misin?
    özledim seninle sohbet tarzında yazışmaları...

    YanıtlaSil